Dr. Umut Ekmekçi‘nin LinkedIn gönderisi
Linkedin akışı içinde rastgele denk geldiğim ilk 10-15 içeriğin konu başlıkları (sırasını hiç değiştirmeden) şöyle;
- GPT’de kişisel verileri paylaşmanın oluşturduğu siber güvenlik riskleri,
- Bir şirketin dahil olduğu AB projesindeki başarısı,
- Özgeçmişini paylaşıp kendisini tanıtan ve iş arayan bir beyaz yakalı,
- Katıldığı bir etkinlikten fotoğrafını paylaşıp harika fikirler ürettiklerini anlatan bir yaşam koçu,
- Hakkında çıkan haberler sonrası basın açıklaması yapan bir kurum,
- Yabancı dilde konuşurken özgüveninizi yüksek tutmanın önemine ilişkin bir video,
- Empati yapmanın önemi üzerine bir infografig,
- Kurumun aldığı bir proje daveti hakkında ne kadar gurur duyduğundan bahseden bir yönetici,
- Depreme dayanıklı inşaat teknolojileriyle ilgili bir video,
- Yakın zamanda istifa etmiş bir beyaz yakalı çalışanın uğradığı haksızlıklarla ilgili detaylı anlatım,
- Milletvekili adaylığını duyuran bir kişi,
- Yaptığı gönüllü işlerden ne kadar mutlu olduğunu anlatan bir danışman,
- Neden battık temalı bir paylaşım,
- Dünyanın teknoloji devleri arasına girdik temalı bir kamu yöneticisi paylaşımı….
Muhtemelen okurken sıkıldınız ve sonunu getiremediniz bu listenin. Konu başlıklarının neredeyse hepsi birbiriyle ilgisiz. Ve zihnimiz konudan konuya saniyeler içinde zıplarken, yavaş yavaş enerjisini, ilgisini, odağını da kaybediyor.
Bir süredir sosyal medyanın kullanıcı deneyimi üzerine düşünüyorum, araştırıp okuyorum. İncelediğim neredeyse tüm sosyal medya platformlarının kullanıcı deneyimi o kadar kötü ki. Herhangi birinde sadece 30 dakika geçirdiğinizde, şayet belli bir içeriğe odaklanmıyorsanız (belli bir içeriği okuyup, katkı yapıp, ya da yapılan katkıları okuyup üzerinde düşünmüyorsanız), akıl ve ruh sağlığınızı bir süre sonra kaybetmeniz son derece olası.
Örneğin 1 saat boyunca başka hiçbir şeyle dikkatinizi bölmeden kitap okursanız, o konuda derinleşiyorsunuz, kafa yoruyorsunuz, aklınıza o konuyla ilgili yeni fikirler, yeni sorular geliyor, ilginizi çekenleri belki not alıyorsunuz. Ama 1 saat boyunca bir sosyal medya akışına kendinizi bırakırsanız, geriye hemen hiçbirini hatırlayamadığınız, anlık reaksiyonlar verip hızlıca tükettiğiniz, aralarında hiç bağ kuramadığınız, hiçbirinde derinleşemediğiniz bir mesaj enkazı kalıyor. Mesajların içleri boşalıyor, aklımızda kalanlar giderek sığlaşıyor.
Hiçbir tarzı olmayan, herbirinden birer lokma alıp kenara bıraktığınız yemeklerden oluşan açık büfe sofra gibi. Üstelik tüketilen sadece para ya da zaman da değil, yemek yemenin anlamını da (lezzeti hissetmek?) unutturuyor bu deneyim.
Ne teknolojiye, ne de paylaşım dünyasına karşı değilim. Sadece çok daha iyi kullanıcı deneyimleri tasarlanabileceğini düşünüyorum. Algoritmaların ve tasarımların elbette ticari karşılıkları var, ama sosyal medya kullanım deneyimimizi kendi ihtiyaçlarımıza göre tasarlamak ve optimize edebilmek mümkün mü sizce?